30 Aralık 2012 Pazar

Seni hiç unutmayacağım 2012


Yaklaşık 22 saat sonra yeni bir yıla giricez. 
Acı dolu bir yılı arkamda bırakma umuduyla giricem yeni yıla...
her zaman denilen şu tertemiz sayfadan bahsetmiyorum benim temiz sayfalarım 18 Mart günü bitmeye başladı ve 21 Martta son kalan temiz sayfamdan uçurtma yapıp babamla sonsuzluğa doğru uğurladım...
İlk başta: bizi -BENİ-  yetim gibi bırakıp gittiği için kızdım ona! ''Neden şimdi baba'' diye ağladım.
İlk günler kabullenemedim (gerçi hala kabullenmiş değilim ya) böyle bir şey olamazdı sen daha benim mezuniyetimi görücektin hatta ilk maaşımla alacağım pastadan koca bir dilim yiyecektin öyle konuşmuştuk hani!
Sonra evlenicektim, belki çocuğum olucaktı ve onu ilk sen alıcaktın kucağına o kocaman sevginden aşılıyacaktın ona. şefkatin en büyüğünü ona sen vericektin!
Olmadı, nefesin yetmedi bunları yapmaya...
Zaman geçti baba, sonra ben senin gökten beni izlediğini hissettim hatta bazen yanı başımda durduğunu...
Kendimi inandırdım görmeden de insanın ÇOK sevebileceğine.
dokunmadan, öpmeden, sarılmadan, konuşmadan da sevilebileceğini sen gittikten sonra daha iyi anladım.
Sen gittikten sonra elimde bi kaç gömlekten başka bir şeyim kalmadı. Sen kokan üç beş gömlek sadece...
He birde resim çerçevelerim var içinde kocaman gülücüklerin var.
Kızma ama bazen onlarla konuşuyorum ben. 
Sonra anılar var; o gülüşlerimiz, üzüntülerimiz, sıkıntılarımız hepsi mıh gibi aklımda...
2012 bizim yılımız değildi be baba.
Bundan sonra gelecek hiç bir yıl senle geçen yılların yerini tutmayacak biliyorsun.
Şimdi 2012 yılının son saatleri ve benim arkasından el sallayacak gücüm bile yok.
Benden seni aldı 2012.
İnsanlığın kıyameti 2012'de kopmadı belki ama benim kıyametim 2012'de koptu.
Seni hiç unutmayacağım 2012.



22 Aralık 2012 Cumartesi

mutlu yıllar bulut adam


91. yılın kutlu olsun bulut adam. Bu sana ilk mektubum değil aslında bu sana yazdığım ikinci mektup.
Bundan doksan bir yıl öncesine gitmek isterdim. Senin doğumunu, çocukluğunu,delikanlılığını görmek isterdim. Sen benim oğlum,babam,arkadaşım,kardeşim,sevgilimdin kısaca sen benim herşeyimdin. 
Bana sadece sevmeyi öğretende sendin şevkati de...
Geçen yıl tamda bugün iyi ki doğdun çığlıklarımızın içinde parlayan gülümsemen hala dün gibi aklımda...
Utangaç bir çocuk gibi yanakların kızarmıştı öpmüştüm yanaklarını, sakalını öperken iyi ki varsın demiştim. Evet bunlar benim dün gibi aklımda. Bana kocaman sarılışın sende iyi ki varsın demen hep aklımda...
Bilmiyorduk bu doğum gününün bi sonun başlangıcı olduğunu.
Sen görünmez olduktan sonra çok şey değişti sende biliyorsun.
Değişmeyen tek şey sana olan büyük sevgimiz oldu. Değişemeyecek olan tek şey...
Tekrar iyi ki doğdun BABA!

14 Aralık 2012 Cuma


Uçurumun kenarında durduğumu yeni anladım. Bir adımım hayat bir adımım ölüm,yan yana iki zıt kutup. 
Biliyorum o adımları atmak zor bu yüzden duruyorum durduğum yerde.Belki de korkuyorumdur.
Hayatla ölüm arasındaki o ince çizgide duruyorum,tutunuyorum. Tutunmaya çalışıyorum.
Ama bir gün sen geliceksin biliyorum.
Gelip o adımı sen bana attıracaksın. ya çekiceksin yada iticeksin. Ama bunu sen yapıcaksın.
Uçurumdan yuvarlanırken bile pişman olmayacağım ben...
Senin benim için verilmiş olan o kararın, benim için hiçbir zaman pişmanlık olmayacak.
İsteğin emir olucak.
İşte bekliyorum ben sen gel diye.
Gel ve yaşantımdaki o önemli adımı attır diye...



23 Kasım 2012 Cuma

çizik

Yazacağım şeyler; bir bir tükendi.
Giderek paslandım.
Oysa ne çok isterdim eskisi gibi seni uzun uzun anlatmayı.
Kelimelerle yoğurup sözcüklere aktarmayı.
Ama görüyorsun yalnızım;sen olduğun için.
Bana sevgiyle bakan gözlerin yok uzun süredir.
Ne de o güvenli kolların...
Hiç bir şey yok.
Sen yoksun.
işte bu yüzden bende yokum.

9 Eylül 2012 Pazar

kuyu

Sonra ben kendimi daracık bir kuyunun başında buldum.
Dibine bakmaya çalışırken ayağım kaydı düştüm içine.
Sonra ne kadar çıkmaya çalıştıysam işe yaramadı.
Giderek içine batmaya başladım.
Sonra o kuyunun bataklık olduğunu anladım.
Ama bunu anlamak için biraz gecikmiştim.
Yalnız başıma,
Yok oldum.

8 Eylül 2012 Cumartesi

Sevdiğin ben değilim bebeğim.
Kendimi paketleyebilirim.

7 Eylül 2012 Cuma


TANRI BABA

Tanrı Baba, bir sabah uyanınca,
Biz insanları düşündü nasılsa,
Gitti pencereye: "Kim bilir, dedi;
Belki o gezegen yok oldu gitti.
Ama baktı, uzakta, çok uzakta,
Bir köşecikte fır dönüyor dünya.
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı,
Alsın vallahi bir şey anlıyorsam
Bu dünyalıların tutumlarından.

Ey benim minnacık yaratıklarım,
Ak ve kara, donuk ve yanıklarım,
Dedi Tanrı, en babacan haliyle;
Sizi ben yönetiyormuşum sözde.
Oysa, görüyorsunuz, Allah'a şükür,
Benim de sürüyle bakanlarım var,
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı,
Alsın vallahi, çocuklar, bu bakanları
İkişer üçer atmazsam kapı dışarı.

Boşuna mı kızlar verdim, şarap verdim size?
Güzel güzel yaşayasınız diye.
Nasıl olur da siz benim inadıma
Orduların Tanrısı dersiniz bana?
Ne yüzle adımı alıp dilinize
Top atarsınız birbirinize?
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı;
Alsın vallahi, çocuklar, bir tek
Orduyu kumanda ettiysem bugüne dek.

Şu süslü püslü zibidilerin işi ne
Yaldızlı tahtlar üstünde?
Nedir o kasılmaları, böbürlenmeleri?
Beslediğimiz bu karınca beyleri
Sözde benden kutsal haklar almışlar
Benim inayetimle kral olmuşlar
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı;
Alsın vallahi, benden geldiyse eğer
Sizleri böyle kötü yönetenler.

Hiç bana kızmayın artık, çocuklar;
Temiz yürekli olun, bana yeter.
Sevişin, güle oynaya yaşayın,
Sizi yakar makarım diye korkmayın
Kralına da, yobazına da basın kalayı...
Ama keselim, Allahaısmarladık
Curnalcılar duyarsa yandık
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı
Alsın vallahi, o yüzsüz herifleri
Sokarsam kapımdan içeri.




Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu

6 Eylül 2012 Perşembe



Bazen soluğunu hissederek bu şarkıyı sana söylemek istiyorum. Belki sana ne kadar çok ihtiyacım olduğunu anlarsın diye.
Yataktan belirsizliklerle kalktım bugün.
Kafamı dağıtmak için açıp süngerbob bile izledim tekrar uyudum-uyandım.
Ne yapacağım ne konuşacağım nasıl davranacağım hakkında hiçbir şey belirmemişti kafamda.
Saat on ikiyi gösterdi bişiler olmaya başladı içimde.
Heycan mıydı? yoksa içimdeki şeylerin kavgası mıydı?
Bilmiyorum.
Saat 13:00 vurdu. Umutla çalan telefonuma koştum. Fufuydu arayan buluşma yeri olarak taksimi seçmiştik.
Saat 14:30 oldu ve ben heyecandan şişhaneden taksime kadar yürüdüm. Elimde koca bi frappuccino bardağı ile meydana doğru ilerledim.
Gördüğüm yüzler bu kez farklıydı.
Tanınmadık farklı yüzler...
Sonra frappuccino bitti ve ben bi simitçiden su aldım. Ağzımdaki zengin frappuccino tadını attım. Artık sıradan sayılırdım.
Gelmesini heyecanla beklediğim fufu geldi.
Sarıldık.
evet kocaman sarıldık.
Ve soluklanmak için mükemmel limonata yapan kafikaya gittik.
Limonata yapmayı cidden biliyor orası ağır limon ve onun içinde dans eden taze nane.
Fufu da dondurma istedi.
Sonra tanıdık bi ses elif diye seslendi ummuyordum o sesi duymayı ama duyup bakmamla anladım ki o ses çok güzel bir adama ait.
O her zaman gülen adam bu kez üzgündü. Onu öyle görünce bende üzüldüm açıkçası.
Üzülmek için haklı bi gerekçesi vardı hemde.
Ama o gerekçe ondan önemli değildi nihayetinde.
Onu daha fazla sıkmak istemediğim için cümlelerimi kısa tuttum.
Ve gitti.
Sonra limonatam geldi.
Buz gibi limonata eşsiz tadı olan o limonata.
Fufu da dondurmasını yemeye başladı.
Ben anlattım, o anlattı.
Sonuç özlemekti.
Anlatılan bir sürü şey vardı ama önemli olan tek şey benim sevdiğim adamdı!
Doymak bilmiyordum onu başkasına anlatırken hele de fufuya anlatırken ayrı bir zevk alıyordum.
Zaman geçti kalkma vakti geldi çattı.
Yine benim bitmek bilmeyen tipik hesabı ben ödeyeceğim kavgalarım sürerken yoldan geçen başka bi adam dikkatimi çekti hem kavga ediyordum hemde yoldan geçen o adamı anlamaya çalışıyordum.
O da tanıdık bi yüzdü ama saklanan bi yüz.
Saniyeler geçti ve gözden kayboldu.
Bende hesabı ödedim ve kalktık masadan.
İstiklal tünel karaköy derken kendimizi Eminönünde bulduk.
Güzel bi günün bitiş saati gelmişti.
Öpüşmeler-sarılmalar ilkin sonu olarak yapılmıştı.
Sonra ben tek başıma kaldım. Galata köprüsünden ağır ağır gittim kulağımda çalan müzeyyen senar-zeki müren beni sarhoş etmişti. Sonra karaköye vardım ve time to wander dinlemem gerektiği aklıma geldi. O şarkı karaköy için yazılmıştı.
Karaköyde bi banka oturup denizi izledim sonra...
Martılar çok güzel görünüyorlardı buna karşın  vapurdan inen o solgun suratlı insanlar yaşamıyorlar gibiydi hepsinin gözünün feri sönmüş gibi görünüyorlardı. Sonra tekrar yola koyuldum ve galata kulesine çıktım. Şarap sevmeyen ben bir kadeh şarap içtim.
Yerde oturup öpüşenlerden tut sevgilisinin dizine yatmış insanlara kadar her türlü sevgi vardı.
Olmalıydı da.
Sonra ben o şarabı içip yoluma devam ettim ve evime geldim.
Şimdi düşünüyorum da dün güzel geçti.
Saat şimdi 00:07 ve bu günden umudum yok....


Öyle geçtin önümden yabancı gibi.
Sanki hiç bana sarılmamışsın gibi.
Sanki hiç beni görmemiş gibi.
neyse...

5 Eylül 2012 Çarşamba

Bi çok kez vazgeçtim.
Sende biliyorsun.
Ve bir gün gelecek ben sana sözcüklerimi vericem.
Söz.

4 Eylül 2012 Salı

Bazen insanlar şaşırıyor dedemden baba diye bahsetmeme.
Ben gözlerimi dünyaya açar açmaz onu gördüm.
Herkese iki babam var dedim.
Kocaman bi aileye sahip olduğumuz halde beni en çok seven en çok korumaya alan oydu.
Derdimi gözlerimden okuyabiliyordu.
Bana sımsıkı sarılıyordu.
Ve ben onu kaybettim.
Yirmi yılda öyle güzel şeyler öğretti ki bana.
Şefkat desen en büyük şefkati verdi.
Özlüyorum.
Zor oluyo böyle yaşamak.
Her gece rüyamda o var her gece beni öpüp kokluyo.
Ben onsuz yaşayamıyorum.
Günlerin hiç bir tadı yok.
Anlamı da...
O benim ilk başta arkamda duran koca bir dağdı.
Sonra benim koruyucumdu.
Arkadaşım,dostum,kardeşim,sırdaşım,dertdaşım o benim her şeyimdi.
Şimdi ona ha dede demişim ha baba. Ne önemi var ki?
O benim her şeyimdi....

Tek istediğim şey babama sarılmak.

169. gün

Ve ben 18 Marttan bu yana hep bi resim çerçevesine bakarak ağladım.
20 Marttan sonrada o resim çerçevesi ile konuşmaya başladım.
O anlıyordu beni.
O tanıyordu.
O beni yargılamıyordu sadece çok seviyordu.
O gitti geriye ne sevgi kaldı ne de güven...
En kötüsü de ne biliyor musun? o çok sevdiğimiz insanlardan darbe yemek.
En çokta o üzüyo işte.

3 Eylül 2012 Pazartesi

Önemli olan sana sarılmış olmamdı.
 Korkmadan kaburgalarının arasında dolaşmamdı.
Tamam mı?

2 Eylül 2012 Pazar

çift sıfırlı kırk altıymış buda

Sanki yüz yıldır yaşıyormuş gibi yorgunum aslına bakıcak olursak.
Bazen taşıyamıyor insan ağır yükleri,çabalıyor ama her defasında eziliyor. En kötüsü de o çok sevdiğimiz insanlar yüklüyor sırtımıza o yükü...
Sevmek yetmiyormuş anlıyorum artık insan sevilmekte istiyormuş. Yaşanılan her şeyi film gibi başa sarıp izliyormuşuz. Belki bir daha gelmeyecek olan o güzel anılar. Artık gelecekten bir şey beklememeyi öğrendim mesela ben. Geçmiş anılarla ne kadar yaşanır bilmem ama gelecekte aslında bana güzel şeyler vaat etmiyor.
Bir anlamı olmuyor şimdiki yaşanılanların hep bi özlemle bakıyor insan geçmişe hep bi göz dolmasıyla.
Ne kadar gülsek de aslında  içimiz kan ağlıyor.
Gün geçtikçe daha iyi taklit yapmaya başlıyoruz.
Daha çok inandırıcı oluyoruz.
Sonra tek başımıza kaldığımızda yine o sonu gelmez keşkelerle savaşıyoruz,yeniliyoruz.
Her defasında da mutlak gerçeğin geçmiş olduğunu anlıyoruz.

22 Haziran 2012 Cuma

Mutluluk artık sadece resim çerçevelerinde gizli.

20 Haziran 2012 Çarşamba

91. öğlen

Tam 3 aydır boğazımda çözülmek bilmeyen bir düğüm var. Sanki her geçen gün daha fazla dolanıyor nefes almakta bile zorlanıyorum. Üzülmemeye çalışıyorum hatta bazen unutmuş taklidi bile yapıyorum sen varmışsın gibi düşünüyorum ama ne kadar çabalasam da olmuyor. Yokluğuna alışamıyorum. Elimden geldiğince ağlamamaya gayret ediyorum ama olmuyor yapamıyorum. Sensizlik ciğerlerimi yakıyor mani olamıyorum.Beni koşulsuzca sadece ben olduğum için seven bir sen vardın ve sen gidince ben kimseye güvenemez oldum. Sen şimdi bulutlardan bana bakıyorsun ya neyse ki bunu bilmek bile beni bir nebze olsun rahatlatıyor.

20 Mayıs 2012 Pazar

17:03

Haftalardır kaçtığım tek bir soru var. ''Kemal amca nasıl?''
Verebilecek bir cevabımın olmayışı ve o soru sorulduğu andan 3 saniye sonra boğazımın düğümlenip hiçbir şey diyemeden sadece gülümsemem! evet bu soru her sorulduğunda ciğerlerimin parçalara ayrıldığını hissediyorum.
Onun iyi olduğunu biliyorum aslında bulutlarda olduğunu ve sürekli bizi izlediğini çok iyi biliyorum.
Bugün onsuz geçen 62. gün.
1488. saat.
:Her zamanki hayattan farklı bu 62 gün.
Sensiz yani başsız.
Bu özlem bir gün geçecek mi?
Bunu yapabilecek miyim kendime?
Hayır seni hep hissedicem seni hep özleyeceğim Kemal Tesbihçi
Sen benim kahramanımsın.
Sen benim kalbimin en büyük yerine sahip tek insansın.
Resimlerin sıra sıra dizili;beraber güldüğümüz,hayata beraber sarıldığımız resimlerimiz.
Sen gittin gideli gülmem de değişti ağlamam da.
Ağlanacak tek şey,yokluğun.
Mutsuz olduğumda sesini duymaya çalışıyorum bence başarıyorum da bana her zaman ki gibi ''naber elif' yaa'' diye neşe dolu sesinle bağırıyorsun evet o an mutsuzum diyemiyorum senin sesini hissedince iyi oluyorum çünkü.
Sözlerin bir bir aklımda. ''Ya elif bak işte böyle.'',''kum gitti sel kaldı'',''Herkes bir çalışıyorsa sen iki çalış kızım,kimseye aşağıdan bakma kimseninde aşağısında olma'' daha bir sürü şey.
Bu arada kirazlar oldu. Her zaman yaptığımız gibi gittim ve poşetler dolusu aldım. Senin için senin ruhun için.
Sen seversin kirazı diye.
Baba her şeyi boşver de yokluğun çok zor,alışılmıyor.
Koltuğun durduğu yerde duruyor sen yoksun ama.
Radyonu hiç çalmadık sen gittin gideli,tesbihin de askıda duruyor.
Her şey aynı gibi ama aslında  hiçbir şey aynı değil.
En azından rahat uyu baba bu bize birazda olsun huzur verir.
Seni seviyorum asla unutma.




29 Mart 2012 Perşembe

Hani eskiden uyuyamazdın şimdi ben uyuyamıyorum.
Sensiz nefes almak çok zor baba.

24 Mart 2012 Cumartesi

Hayat çok garip hayatımı bir adama öyle bağlamışım ki şimdi onsuzluk böbreklerime kadar işliyor.
Yirmi yıllık hayatımda öyle çok onunla beraber yaşamışım ki sanki o doğduğundan beri yanındayım.Ben onu hayatımdaki en eşsiz yere oturtmuşum farkında olmadan o benim yüreğimmiş anladım. Dünyadaki en eşsiz adamın babam olduğunu herkese söyleyebilirim.En mükemmel en merhametli en sevimli ve daha bir sürü şey. Şimdi seni çok özlüyorum babacım.
Bana her gün ''ELİF NABER YA'' diye neşe dolu sesinle bağırdığın günler her saniye aklımda veya çayını isterken ''Elif bu boşmuş ya'' diye yaptığın ve güldüğün espirilerin.
Sarılırken sırtıma küt küt vuruşun. Çorbaya koyduğun karabiber ve limon. Bardağındaki su bitince ''Elif su koy ya'' diyişin hepsi dün gibi aklımda babacım.
Sensizlik çok koyuyor bana sensiz geçen şu bir hafta sanki kabusmuş gibi babacım nasıl alışıcam senin yokluğuna sana sarılmadan nasıl yaşayacağım ben.
Senin kadar çok kim sevicek beni kim koruyacak? cevabı kimse,kimse senin gibi merhamet etmez bana babacım kimse senin kadar düşünmez beni.
Aslında sen değil sadece bedenin yok babacım,ruhun hep benimle hep yanımda.
Sensiz aldığım her nefes ciğerlerimi yakıyor babacım sanki sensizlik bi hançer gibi baştan başa kesiyor bedenimi.Bağırmak istiyorum sesim çıkmıyor.Sensiz nasıl geçecek bu günler hiç bilmiyorum babacım.
O en çok sevdiğin gömlek bende en sevdiğin süveterin terliklerin ayakkabıların ve takken hepsi bendeler babacım kimselere vermicem onları.
Artık hep senin yaptıklarını yapıcam mesela radyodan haber dinlicem çorbaya limon ve karabiber ekleyeceğim her seferinde yemekte en az senin gibi 2 bardak su içeceğim. Çay içer misin diye sorduklarında ''sıcak olsun da ne olursa olsun'' diyeceğim ben hep senin gibi olucam babacığım.
Sen benim dünyamı güneş gibi parlattın bunu hep bil babacığım sen hep benim için en farklı olandın en güzelimdin.
Bu arada sakallarını sevmeyi de çok özledim ben kırmızı yanakların bembeyaz sakalların her şeyini özledim babacım.
Hastanede o kendini bilmez halde yatarken söylediğim her sözü duydun dimi babacığım bana gözlerini o yüzden açtın o reflekssiz kolunu beni anladığın için oynattın dimi babacığım.
Son ana kadar hep içimde bir umut vardı baba.
Hep geri gelecekmişsin gibi sanki hiç gitmemişsin gibi hissettim.
Şimdi hala da inanmıyorum ya baba.
Hala buralarda bir yerlerdesin hissediyorum seni.
Artık hiç üzülmeyeceksin gittiğin yerde o nefret ettiğin hastanelere gitmeyeceksin o lanet olası öksürük dediğin öksürük hiç gelmeyecek baba.
Orada rahat et annen baban ve kardeşlerinle rahat et sarıl onları evimize getirip bizi onlara anlat babacığım.
Seni ne kadar çok sevdiğimi onlara da söyle babacım.
Rahat uyu babacığım şimdi değil ama mutlaka bir gün kavuşacağız ve mutlaka sarılacağız canım babam.
Kendine iyi bak bizi görüp üzülme sen canım babacığım.
Dünyadaki en mükemmel adamdın ve şimdi oraya gittin ve oranın en mükemmel adamısın bunu unutma.

18 Mart 2012 Pazar

Dünyanın en mükemmel adamı


Biran önce iyileş ve bize o hiç eskimeyen hikayelerini anlat lütfen.
Bizim sana ihtiyacımız var.
Şimdi sırası değil lütfen diren.
Sen yılların kahraman KEMAL USTASISIN bi hastalığa mı yenik düşeceksin.
Hadi kalk ve yine ''Elif naber?'' diye neşeli bi sesle bağır.
Seni çok seviyorum baba.
Nolursun iyileş nolursun.
Şuan hayatta olan 3 erkeğe çok değer verdim
Biri dedem
Biri abim
ve diğeriyse sevdiğim adam.

Ama en çok sevdiğim hep dedem olucak.

17 Şubat 2012 Cuma

Mükemmel olmayan bi mükemmeli seviyorum.


Çok uzun zaman oldu buralara uğramayalı değişen çok bir şey yok aslında sadece daha çok sevmek var.
Şu sıralar sevdiğim adam fena halde karnımı ağrıtıyor, biliyorum o mükemmel değil;hiç kimse gibi... ama yine de onu beynimde mükemmelleştirip sevebiliyorum.Onu beynimde mükemmelleştirmeden de sevebilir miydim asıl konu bu aslında! ben onu yine severdim sonuç olarak mükemmelleştirdiğim adamı değil ben o'nu seviyorum.
Hayatta hiçbir şeyin mükemmel olmadığını gördükçe o daha mükemmel geliyor bana mükemmellikten kastım: iyi,anlayışlı,düşünceli,her daim güvenilir,duyguları olan bir adam aslında ve bu özellikler kimse de yokken bu özellikler bir adamda nasıl birleştirilmiş çok merak ediyorum.
Onu seviyorum diye milyonlarca kez yazabilirim;belki bir başkası da yazar ama önemli olan o değil onun 'seviyorum' kelimesine layık biri olması.
Bazen öyle hüzün dolu bakıyor ki o an martıların çığlıklarını duyuyorum kulağımda bazen öyle güzel gülüyor ki sanki cenneti gülüşüne saklamış Allah diye düşünüyorum.
Duruşu bile diğerlerinden farklı tüm sırtındaki yüke rağmen sapa sağlam ayakta duran 'durmaya çalışan' bi adam o.
Onu seviyorum çünkü ona herkesten çok güveniyorum.
Onu seviyorum çünkü o duygu denilen hissiyatı en derinde yaşayan bir adam.
Onu seviyorum çünkü gördüğüm an ellerimi buz kestiren tek varlık.
Yaşanılan olaylar ona hep acı verdi o hiç mutlu olmayı bilemedi belki o yüzdendi tek hayalinin mutlu olmak olması. Onu mutlu etmek isterdim.Onun nasıl önemli biri olduğunu anlatmak isterdim.Ona O'nu anlatmak isterdim.
Geçmişi silmeyecek olan bir adam var karşımda çektiği acıları tek tek satırlayan bir adam...
Geçmişi geçmişte bir mazi olarak hatırlamasını sağlayabilir miydim?
Gelecekte güzel şeyler olsun istiyorum mesela ona sarılmak gibi kaburgalarımızı birleştirip doyasıya can alıcı bi şekilde sarılmak gibi.
Onor Bumbum dokun şarkısında ''hareket etmeye gerek yok, ne olur biraz sarılalım mı?'' diyor ve nasıl haklı bir konuya değiniyor.insanlar sevişmek üzerine aşkını koyuyor oysa en büyük sevişmek sarılmak değil mi? İnsanların sevgiyi bel altında araması çok acımasız bence sevgiye saygısızlık bir kere.
Ben ona sarılırken herşey duruyor sadece o ve ben oluyor ve her insanda keşke böyle olsaydı.
O zaman sevgi daha gerçek daha samimi olurdu.
Mükemmel sevgi kavramı bay x hayatıma girince dahil oldu onu sevmek mükemmeldi ve insana mükemmel bi güç veriyordu.Ruhunu bilmek ve doyasıya yaşamakta burada başlıyordu esas.
O hep yüreğimde olucak.
Ve gün geçtikçe onu özlemek bile daha mükemmelleşiyor.

24 Ocak 2012 Salı

Gece yolumuz daha uzun.

Uzun süredir gecenin yaptığı işlerden en çok beğendiğim Bana Bir Şarkı Söyle klibi oldu.
Klipte samimiyetten tut sevgiye kadar her şey mevcut. Oldukça samimi zaten onlar içinde önemli olan bu değil miydi?
Farkı kültürler farklı ırklar olsa da klipteki hissiyat aynı.İnsanlar şarkıyı söylerken eğlenip dans edebiliyorlar öyle hani 'klip çekicez eğleniyor taklidi yapalım' değil ciddi ciddi eğleniyorlar o insanlar ve en güzel ayrıntılarından biri de bu.
Gece'ye gelecek olursak:
Gece hep aynı gece hep güzel onlar hep samimiler böyle olunca daha çok seviyorum.
Ayrıca hepsini nasılda özlemişim ya! erdemi,ereni,gökçeyi,canı hepsini ayrı ayrı özlemeyi nasıl başardım bilmiyorum ama hepsini 'ayrı ayrı' özledim.
Gökçenin kafa sallamalarını bas gitarıyla farklı alemlere dalışını
Erdemin çocuksu hallerini
Erenin gülüşünü
Canın sallanarak dans etmesini filan
işte sonuç olarak ben çok özledim ötesi var mı?
YOK.


Sevin, çok sevin onları en az benim kadar ÇOK.


11 Ocak 2012 Çarşamba

14:28

Sorumluluklar hep ağır gelir,hep ağır...
Omuzlarım çökmüştü bu yükle kimse görmedi herkes kendi hayatına baktı ama ben giderek battım ve herkes sadece izlemekle yetindi.
Teşekkürler.